ONLARDA: "BİZ GAZETECİYİZ"DİYOR... - Şarköy Haberleri - Şarköy Haber

ONLARDA: "BİZ GAZETECİYİZ"DİYOR...

17-04-2025 | 00:55
Nuri ÇAĞLAR
Nuri ÇAĞLAR      nuricaglar72@hotmail.com

ONLAR DA:"BİZ GAZETECİYİZ"DİYOR...

Bana sorarsanız ben gazeteci değilim önce insanım sonra bir hiç... Bu ülkede gazetecilik adına canını kaybetmiş,habercilik adına canı pahasına bedel ödemiş gazeteciliğin duayen leri varken...Ancak, yalnızca bir sıfat olarak, "tırnak içinde yazılıyor! Bırakın ilkelerini, ahlaksal temellerini, yurduna karşı, yurttaşına, kendisine, çocuklarına, gerçeğe karşı olan sorumluluk ve ödevlerini, gazeteciliğin ne olduğundan bile haberleri yok! Onlar için gazetecilik, gücün ardında saf tutmak, verilen emirleri harfiyen uygulamak, kalemini, mikrofonu, ekranı tapın dıkları gücün iktidarını pekiştirmek, en açık yalanları, en büyük gerçeklermiş gibi sunmak, kısacası üzerinde eğreti duran mesleğini bir mirasyedi gibi harcamaktan ibaret sananlar... Her dijital ortamda bir sayfa açıp ajansın haberlerini kendi haberi gibi yayınlayanlar varsın gazeteci olsunlar...Biz insan olmaktan daha mutluyuz... Bunlar, tarihin her evresinde var oldular; ilk gazetenin var olmasından bu yana egemenlerin koltuğunun altında serpildiler, sofrasında siftindiler, bunun karşılığında kalemlerini tered dütsüz, sınırsız ve en aşağılık biçimde o egemenlerin emrine sundular...Bununla yetinmeyip yaşadıkları kentlerde kendilerini bir b.. sanıp racon kesmeyide ihmal etmediler... Kendilerinden güçlü olanların önünde iki büklüm, gerektiğinde yalvaran, kapısına yüz süren, güçsüz olanın, yalnızca işini yapmaya çalışanın önünde ise aslan 'oldular, yırtıcı zalim oldu lar! Yetmedi; bir türlü baş edemedikleri, ipliğini pazara çıkaranların karşısına çıkamadılar, bunun yerine ihbarcı oldular, olmadık yalanlarla, iftiralarla "yok edici" olmaya soyundular... Her devrin adamı olmayı da başardılar... Yanında oldukları güç zayıflamaya, zirveden uzaklaşmaya başladığı biran, gemiyi terket meye, karşı saflarda yer almaya başladılar; kalemlerini, mikrofonlarını "yeni gücünü emrine vermekte bir an bile tereddüt etmediler! Ta ki bir başka güç belirene, "yanaştıkları güç" kan kaybetmeye başlayana dek; yeni yanaşacakları güç için bilenmiş kalemler, sesi gür mikro fonlar zaten hazırdı! En çok bilinen ve kullanılan sıfatları "yandaş", "yanaşma", "tetikçi" olarak öne çıktı her devir de...Nasreddin Hoca'ya sormuş birisi "Kimsin ?" "Hiç" demiş hoca "hiç kimseyim" Karşısındaki dudak büküp önemsemeyince Hoca sormuş bu kez "ya sen kimsin ?" "Mutasarrıf" demiş adam kabara kabara "Sonra ne olacaksın ?" diye sormuş Nasreddin hoca "Herhalde vali olurum" diye cevaplamış adam. "Daha sonra" diye üstelemiş hoca "Vezir" demiş adam "Daha sonra ne olacaksın" demiş tekrar hoca "bir ihtimal sadrazam olurum" "Peki ondan sonra" artık başka yükselecek makamı kalmamış olan adam "Hiiiiç" demiş. "Daha ne kabarıyosun be adam sen hiç olmak için bu kadar makam atladın ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım" demiş hoca... Ancak bir şeyi hiç hesap edemediler; tarihimize baktımızda bir insan ne olursa olsun kendi kendine ne kadar kibir ile kasılırsa kasılsın...Ünvanları vatandaş halk verir... Bununda örnek lerini size sıralaya bilirim resmiyette hiç çocuğu olmamasına rağmen Türk halkı Süleyman Demirel’e Baba lakabı takmıştır... Aynı Şekilde Orhan Gencebay’a Orhan Baba lakabı seven leri tarafından verilmiştir...Umudumuz Karaoğlan sologanları dağa taşa Bülent Ecevit için yazılmıştır... Erbakan için Mücaait Erbakan sologanları atılmış olup, 26. Genelkurmay Başa kanı İlker Başbuğ’un resmiyette soy ismi Başbuğ olmasına rağmen Başbuğ lakabı Alpaslan Türkeş’e halk tarafından verilmiş ve cenazesinde Başbuğ’lar ölmez sloganı karlı dondurucu Ankara’nın Mart soğunda milyonlar tarafından haykırılmıştır... Ne kadar bazıları kendi kendi ne Başkomutanım desede... Bir de gazeteciler var tabi... Bu mesleği "anasının ak sütü gibi hak etmiş, Uğur Mumcu so yundan gelen, hiçbir ahval ve şerait altında dahi başını öne eğmemiş, dik durmuş, haberin namusunu asla yere düşürmemiş gazetecilerden söz ediyorum elbette... Gazetecilik, dışar dan bakıldığında "albenisi" fazla, parıltılı bir meslektir; öyle ya, sıradan bir yurttaşın hayal bile edemeyeceği siyasetçilerle, İşadamlarıyla, sanatçılarla görüşebilir, haberler yapar, bu zevatlarla boy boy fotoğrafları çıkar, televizyonlarda tartışma programlarında boy gösterir... Bu, madalyonun bir yüzüdür! Madalyonun diğer yüzü "Bıçağın keskin sırtıdır!" Orada, siya seti kirletenler, yolsuzluklar, hırsızlıkla ihanetler, döneklikler, iftiralar cirit atmaktadır... İşte tam da bu noktada bu mesleği seçenlerin yalnızca iki seçeceği vardır... Gazeteci mi olacak yoksa paydaş mı?!. Birinci yol, son derece zahmetli, bir o kadar zor ve tehlikelidir... Bu yolu seçmek için yüksek ahlak, mangal gibi bir yürek ve bir o kadar da büyük vicdan gerekir!.. Her türden baskı ya, tehdide, kumpasa, iftiraya hatta tutsaklığa bile hazır olmak zorundadır bu yolu seçen gazeteci! Diğer yolu seçenleri yukarıda anlattım zaten; kolaydır, parası pulu çoktur, zamanı geldiğinde buharlaşıp yok olur!.. "Peki, gazeteci bunca eziyet, tehdit, zindan karşılığında ne kazanır?" diye bir soru gelebilir aklınıza: İnsan içine çıkabilme, yüzüne tükürülmeme, bol sevgi ve saygınlık, o kadar!.. Hepinize iyi haftalar sevgili ŞARKÖY HABER okurları




ETİKET :  

Tümü